6 Aralık 2014 Cumartesi

Başlıksız Başlık

  Heyoooo~~

  Bu aralar sınavım olmadığı için  kadar rahat hissediyorum ki.Tabii daha ikinci sınavlar var ama şu an konumuz bu değil.
  Çalışmam gerek.Çok çalışmam gerek.Şu anki çalışmam yeterli değil.
  Tabii ki bunu söyleyince bir şey değişmediğinin farkındayım.Uygulamaya geçmem gerek,zaten zor olanı da bu ya.
   Bu sene kalma ihtimalim daha yüksek.Acayip korkuyorum.Yani bir dersten kaldığım anda kalıyorum.Korkuma rağmen yeterli çalışmıyorum.
 
 
   Bu gün yeni bir kitap bitirdim.Onun hakkında yazmak istiyordum.Kitap Sabahattin Ali'nin.Zaten Sabahattin Ali'nin şiirlerini olsun,kitaplarını olsun ayrı bir seviyorum.Yeni bitti az önce.Bu kitap hakkında konuşasım var.Kafamı toplayamıyorum,acayip sarstı ama yine de olsun.

DİKKAT! SPOILER İÇERİR!

    Sabahattin Ali-İçimizdeki Şeytan; Kendi irademize sahip çıkamayışımız ve sonra bunların hepsinin suçunu 'içimizdeki şeytana' atışımız,olmadığı insan gibi görünen 'entel' tipli insanlar...Ömer,düşünüyor,sürekli düşünüyor.Kendi içinde kayboluyor düşünürken.Bir karaktere hem kızıp hem de takdir edebilir misiniz?Ediliyor işte.O karakter de Ömer oluyor.Macide güçlü bir kadın,çok güçlü.O Ömer e yazdığı mektup neydi öyle...Ömer in davranışlarına sonuna kadar sabretmesi,ne kadar zor.Bedri nasıl bir karakter öyle,karakter gibi karakter,adam gibi karakter.Başından beri Ömer ve Macide nin bu samimiyetine rağmen sonunun böyle bitmesi çok...nasıl anlatacağımı bilemedim...çok? Fena,iç burkucu,acıttı???Başlarken 'bu ne yea' dense de bir süre sonra şok etkisi uyguluyor.Karakterler çok fazla gerçekçi,olaylar çok fazla gerçekçi.Çok fazla 'hayatın içinden'.Kitabı okurken,okuyor gibi değildim daha çok izliyor,hayır,yaşıyor gibiydim.'Yazar beni biliyor,yazar benim söyleyemediklerimi biliyor' dediğim bir kitaptı. Kitap bitince kapağı kapatılırken yaşanan o iç burukluğu...Sizi kendinize getirebilecek,sarsacak bir roman.Hatta öyle bir sarsıyor ki kitabın sonundaki Bedri'nin sözleri bile sizi kendinize getiremiyor.Etkisinden çıkmak benim için,en azından uzun bir süre mümkün değil gibi görünüyor.

      ''ben ikide birde böyle oluyorum, bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. bu nefret filan değil… insanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile… sadece bir yalnızlık ihtiyacı. öyle günlerim oluyor ki, etrafımdan küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birilerini arıyorum. bütün bu beynimde geçenleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini. o zaman nasıl hazin bir hal aldığımı tasvir edemezsiniz. kış günü sokağa atılmış bir kedi gibi kendimi zavallı hissediyorum.''


2 Aralık 2014 Salı

Kendime gelmek

   *tiz ve alaycı bir ses * Tabii ki de bu aralar iyi olmadığım için blogger a yazmıyorum.Peh.

   İyiyim ben.Yani kafamı kurcalayan şeyleri,dersleri,içimdeki inanılmaz kaçma isteğini,kalbimde oluşan ve ne olduğunu tanımlayamadığım sıkışmamsı hissi saymazsak.

  Evet,harikayım.

  Sadece bazen kaçmak istiyorum.Başta kendimden,sorumluluklarımdan,diğer insanlardan,kısacası her şeyden.

   Tamam,dert ettiğim şeylerin dert bile sayılmadığının oldukça farkındayım.Yine de bu hiçbir şeyi değiştirmiyor.Birilerine anlatma ihtiyacı duyuyorum,kime? Kime güvenebilirim ki? Anlatmadığım sürece hiçbir şeyi kafamdan atamayacağımı biliyorum,hepsi kafamda patlayacak,yine.Sonra yine o patlamış düşünceleri toplayacağım,kafamı temizleyeceğim.Yine en baştan başlayacağım.Sanırım böyle yapa yapa hayatım geçecek; hiçbir şey yapmadan,bencilce yaşanmış ot gibi bir hayat.

  Sanırım biraz rahatladım.En azından buraya yazabiliyorum.
 
  Bazen insanların neden benden kaçtıklarını anlayabiliyorum.

  Şimdi,daha da batırmadan dün okuduğum kitap hakkında kısa bir şeyler karalamak istiyorum.

     Ahşap Konak-Necip Fazıl Kısakürek; Tiyatro.Eski Türk filmi tadında bir kitaptı. Entrika,olaylar,olaylar,olaylar...128 sayfacık güzel bir eserdi.Olaylar konağın üzerinde gelişiyor.Üç ayrı nesil,aynı konakta fakat yaşadıkları hayatlar bambaşka.Şerefsiz Tekin -evet,kitabı okurken bu karakterden nefret ettim,halen de ediyorum- Belkıs ve Aysel paragöz,taklitçi üçlü.Recai aklı başında,hafiften de manyak dedemiz.Eşi Hacer,sakin,iyi kalpli bir nine.Torunu Yüksel, en masum,en aklı başında olan karakter.Olaylar Tekin in konağı istemesi bu sebeple  Aysel ve Belkıs ı kandırmaya çalışması ile başlar.Güzel kitaptır.Okuyunuz.


                                          ''     Then I lost it all.
                                          Who can save me now?  ''


  
  

1 Aralık 2014 Pazartesi

Yine saçmalıklar,yine saçmalıklar...

Hey! Yine ben!
Burası da olmasa ne yapacağım hiçbir fikrim yok.

Bu gün kötü bir şey olacağını tahmin etmiştim.Hissetmiştim.''Manyak mı bu'' diye düşünürseniz düşünebilirsiniz ama ne zaman kötü bir şey olacak olsa öncesinde mideme bıçak saplanmış gibi hissediyorum,kalbim daralıyor,iğrenç bir şey.Üzerimde iki gündür vardı bu his.Her neysee...

Sanırım insanlarla görüşmeyi kesmem gerekiyor.İnsanlar gidebiliyor ama kitaplar gitmiyor.Sanırım bir sürü kitap depolayıp okumaya geri dönüş yapacağım.Bir süredir okuyamıyordum,arkadaş edinmeye çalışmıştım o sürede.Sonucu biliyoruz.

 Bu aralar bir fan şarkısı olan Child of Death ı çok dinliyorum.PJO serisindeki Nico di Angelo karakteri için yazılmış.O kadar güzel ki;

''I feel alone and so afraid
I hear demons calling my name
There's something wrong with you 
they scream''

''and yet there is no place for me''


  Ve evet,son kitaba yeni başladım.

  Nico di Angelo kendime yakın bulduğum nadir kitap karakterlerinden.Ve hayır,bunun  Bianca ya da Percy ile alakası yok.Sevilesi karakter.Tabii bu kitapta da Nico mutsuz olursa kitabı fırlatabilirim.En azından Nico mutlu olsun be! çok şey istemiyorum,sadece Nico ya mutlu bir son. Tabii en azından Nico nun yanında olmaya çalışan Hazel ve Jason var.Bu iyi.

 Sanırım benden yine bu kadar.